Fırın Yemekleri

28 Aralık 2013 Cumartesi

HERKESE TEKRAR MERHABA :))



 

      Uzun bir aradan sonra  tekrar merhaba.
Son yazılarımda bahsettiğim gibi biraz rahatsız olduğumu söylemiştim hamileydim ve biraz sıkıntılı geçti.Bu sebepten de bloğuma hiç bir şey yazamadım.Şükürler olsun sorunsuz Allah'ın emanet ettiği oğlumuzu dünyaya getirdim.Bu gün 47 günlük olduk.Allah'ım her isteyene sağlıklı evlatlar nasip etsin İNŞALLAH.

Çok şükür sağlıklı veeee çok gazlı bir bebek Mehmet.Bir çok şey denedik gidermek için ama pek etki etmiyor sanırım.Rezene,ilaçlar,yaptığım diyet ve bunların yanında içmediğim hiç bir şey kalmadı.Sanırım 3-4 aylık olana kadar sürecekmiş.Ne yapalım hasta olmasın da herkes bu durumu yaşıyor biz de sabredeceğiz tabi ki.Unutmamalı ki bu durum geçici:)

Hamileliğim de ilk aylarda 7 kilo verdim.Çünkü çok sıkı bir diyetim vardı.Kalan son aylarda diyeti bıraktık ve toplam 14 kilo aldım.53 ile hamile kaldım ve 60 ile doğum yaptım.Şu an 52,5 kiloyum.Yemeyi seven bir inan olduğum için hamile kalırsam kilo alırım diye düşünmüştüm ama pek öyle olmadı.Tabi ki mutlu olmadığımı söyleyemiceğim.


Blogda yine tariflerimi nacizane yazmaya devam edeceğim.Aksattağım zamanlar olabilir.Ama sık sık yazmaya çalışacağım.
Görüşmeküzere.....

3 Nisan 2013 Çarşamba

Bu yazıyı birkaç arkadaşımın bloğunda okudum ve çok etkilendim.1 gün gecikmeli olarak yayınlasamda benimde bir payım olsun istedim.Aşağıdaki yazı Nazım ÖZGÜN'ün annesi M.İrem AFŞİN'e ait.


"2 Nisan günü sabah saatlerinden itibaren her birinizin kendi blog/web site/köşe vb. yayınlayacağınız ortak yazıyı, kendi linkiniz ve #2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas etiketleri ile Twitter, Facebook ve diğer sosyal mecralarda paylaşırsanız, projenin yayılmasını ve sesimizin daha da çok duyulmasını sağlayabilirsiniz...

Ben de HTHayat köşemde,( http://www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin ) bana bilgisi ulaşan tüm katılan blogların alfabetik adresleri ileaynı ortak yazıyı paylaşacağım. Lütfen bu maili aldıktan sonra teyid edin ki, blog adresinizi listeye ekleyeyim...Ayrıca yayına girdikten sonra sayfa linklerinizi de mail göndermenizi rica edebilir miyim? 

Gönüllü kampanyam olan #otizmifarketyasamipaylas kampanyasının en önemli çalışmalarından birine hep birlikte imza attığımız için çok mutluyum!

Sevgili dostlarım, umarım projemiz yaşamı paylaştığımızı gösterecek kocaman, sımsıcak bir ışık yakar :) 

Hepinize kucak dolusu sevgiler...desteğiniz ve varlığınız için kelimeler yetmez ama çok teşekkürler! "

M. İrem Afşin 
Nazım Özgün'ün Annişi

***************************************************************************



#2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas
2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….
ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN ​​​​​2 Nisan 2013
Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.
Eğer çocuğunuz;
 Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
 İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
 Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
 Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
 Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
 Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
 Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
 Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
 Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
 Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
 Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim. 

Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J 

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti
iremafsin@gmail.com
www.twitter.com/iremafsin 
www.facebook.com/afsinirem
www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
#otizmifarketyasamipaylas ​http://youtu.be/O-xTwfFbGoo

31 Mart 2013 Pazar

Okuduğu Kitap Atlıkarınca




   Herkese güzel pazarlar diliyorum.Ardından da bu güzellikler bütün hafta sonunu yayılsın İNŞALLAH.
   Bu sıralar biraz rahatsızım ve yatmam gerekiyor bu yüzden siz sevgili arkadaşlarımla çok buluşamasam da kalbim hep sizlerle.
   Kitap okumayı çok severim hatta 2-3 kitabı birden okurum.Arabada,şirkette ve evde ayrı ayrı kitaplarım vardır.Fırsatını buldukça hatta bankada sıra beklerken bile okurum.:))
   İşte okuduğum bir kitabımı sizlerle paylaşmak istiyorumATLIKARINCA.
   
KİTAP ARKA KAPAĞI
     'Onun hareketleri öylesine zarif,öylesine kibardı ki ,çalan her notadan daha da inceydi.Aynı zamanda,vücudu ile yaptığı tutkulu tanıtım,sanatsal ifade ile eş değerdi.Şıklık,incelik zarafet,lirik,ifade duygulu sunum gibi bütün muhteşem özellikler,tek bir isim altında toplanmıştı:Anna Balint

Baçka düzlüklerinde yer alan salaş köyün evlerinden birinde,tavan arasında dünyaya gelen,küçük Anna Balint'in;Rusya'nın en ünlü bale sahnesi Bolşoy'a sıçrama yapacağını ününün dünyaya yayıl çok genç yaşta zirveye çıkacağını Rusya'nın unutulmaz soğuk kışlarında tutkulu bir aşk yaşayacağını,büyük acılar çekeceğini,kanser illetine yakalanıp anılarını yattığı hastane odasında inatla ölüme meydan okuyarak,sonuna kadar yeniden yaşayabileceğini kim bilebilirdi ki.

   Şimdi benim düşüncelerime gelince.Son derece keyifle okuduğum bir kitap.Bir insanını kariyeri için annesiyle verdiği hayat mücadelesi.O kariyerinin zirvesinde sevdiklerinin tek tek acısını yaşaması,bu kadar sevilen ve saygı duyulan bir insanın tek başına hayata vedası ve daha neler neler.Tavsiye ederim keyifle okuyacağınız bir kitap.
    Hepimize sağlıklı,hayırlı,mutlu haberlerle dolu bir hafta dilerim.Sevgiyle kalın:))


28 Mart 2013 Perşembe

Etli Türlü Yemeği



   Herkese merhaba.Bu akşam pek uyuyamadım diyebilirim.Bu sabah eşim İzmir'e uçtu fuar için.Biz de tabiki erkenden saat 04.00 gibi kalktık.Zaten yatana kadar 23.45 olmuştu.Gece de birkaç kere kalkınca pek uyuyamadım.Sabah da eşimi hava limanına bıraktıktan sonra kuaförüme uğrayıp(Tara Kuaför) hemen şirkete gittim.Tabi ki kahvaltıyı da erkenden yapınca öğle saati gelmeden acıktım.Bakalım bu öğlen diyetime uygun sebze yemeği bulabilecek miyim.
   Tabi ben sebzelerle haşır neşir olsam da eşime sevdiği etli yemekleri de yapıyorum.Yani ikimize de ayrı ayrı yemek yapılıyor.
   Bu gün ki tarifim Etli Türlü


Malzemeler:2adet patlıcan
3 adet patates
Yarım kg.dana eti(isteğe bağlı kemikli veya kuzu eti de olabilir)
250 gr.taze fasülye
2-3 adet sivri biber
1 büyük baş kuru soğan
Yeteri kadar domates ve biber salçası
Tuz,karabiberi,kimyon
2-3 baş sarımsak
sıvı yağ ve tereyağ


  Yapılışı:Kuru soğanlar küp küp doğranıp sıvı yağda pembeleştirilir.Ardından etler koyulup önce hızlı ardından da yavaş ateşte suyunu salıp çekene kadar pişirilir.Bu arada Patlıcanlar iri küpler halinde doğranıp yağda kızartılır.Ben seramik tavada az yağda kızarttım.Pişen etlere taze fasulyele ikiye bölünüp  ilave edilir ve yumuşayana kadar kavrulur.Ardından baharatlar,salçalar,tereyağı,patates,biber,ikiye bölünmüş sarımsak ve patlıcanlar da ilave edilip kavrulur.Sade üzerine çıkacak kadar su ve tuz da eklenip ocakta yarım saat pişirilir.Ardından fırına verilip yarım saat veya kır beş dakika daha pişirildikten sonra.Çıkartılıp dinlenmeye alınır.Her zaman kullandığım demir döküm tenceremi kullanıyorum.Güveç gibi süper lezzetli oluyor.

Afiyet Olsun:))

26 Mart 2013 Salı

Ayva Tatlısı




 İşte İNŞALLAH hepimizi güzel günlerin beklediği bir haftaya başladık bile.Günler ne kadar çabuk geçiyor.Sanki birbirlerini hızla kovalar gibi.Bir bakıyoruz sabah ve göz açıp kapayana kadar bu işimiz,o işimiz derken akşam olmuş bile.
   Bu gün şirkete gidemedim.Bazı devlet dairelerinde işlerim vardı onları halletmeye çalıştım ama ne mümkün bir güne sığdıramadım.Muhtemelen yarın yine bir süre yokum şirkette.




   Gelelim tarifimize.Hem hafif  hemde çok lezzetli bir tatlı AYVA TATLISI:))


Malzemeleri:2 adet ekmek ayvası
2 su bardağına yakın toz şeker
Yaklaşık 1,5 su bardağı su
Çubuk tarçın
5-6 adet karanfil
Kreması için:2,5-su bardağı süt
Yarım su bardağından biraz fazla toz şeker
Vanilya
3 çorba kaşığı un
    Yapılışı:Ayvaların kabuklarını soyup ortadan ikiye bölüyoruz.Çekirdekli kısımlarını temizleyip çekirdeklerini de ayrı bir kaba koyuyoruz.Çünkü çekirdekler suyunun jölemsi bir kıvam almasını sağlıyor.Ayvaları biraz kararttım çünkü beklerse rengi daha hoş olur diye duymuştum televizyondan.Tencereye suyu,çekirdekleri,tarçın ve karanfilleri koyup ayvaların oyuk kısmı üste gelecek şekilde suyun içine yerleştiriyoruz.Ayvaların içine de şekerleri paylaştırıp ayvalar yumuşayana kadar kapağı kapalı olarak pişiriyoruz.


Bu arada da ayrı bir tencereye süt ve unu koyup koyulaşana kadar pişiriyoruz.Kapatmaya yakın şeker ve vanilyasını koyuyoruz ve ılınmasını bekliyoruz.Ardından pişen ayvaları servis tabağına çıkartıp içine pişirdiğimiz muhallebiyi döküyoruz.Üstüne bir miktar daha tarçın serpip ceviz veya istenilen bir kuru yemiş ile süslüyoruz.Afiye Olsun....

    Ben her zamanki gibi tatlıların bir kısmını tam buğday unu ve splenda kullanarak yaptım.Sizde de diyet yapan veye şekerine dikkat etmek isteyen varsa tavsiye ederim.

23 Mart 2013 Cumartesi

Mantar Çorbası



    Bu gün sizlerle çok severek yediğimiz mantar çorbasının tarifini vermek istiyorum.Çok eskiden hazır alır öyle yerdik.Sonradan onların ne kadar zararlı olduğunu anlayınca artık kendimiz yapmaya başladık.İyide yapmışız hazırlar dan daha lezzetli.İşte o gün bu gündür kendimiz yapıyoruz.



Mantar Çorbası
Malzemeler:250 gr.mantar
1 çorba kaşığı tereyağı
1 küçük baş soğan
1 çorba kaşığı nişasta
yeteri kadar tuz.
2 su bardağı su
1 su bardağı süt
   

    Yapılışı:Tere yağında soğanları pembeleşene kadar kavuruyoruz.Ardından ince ince doğradığımız mantarları koyup suyunu çekene kadar kavuruyoruz.Su ve sütünü ilave edip kaynatıyoruz.Ayrı bir kasede nişastayı soğuk su ile açıp yavaş yavaş  çorbanın üzerine döküyoruz.Tuzunu da atınca servise hazır hale geliyor.Afiyet Olsun.

22 Mart 2013 Cuma

Frig Pilavı


    Herkese merhaba arkadaşlar.Baharın güzel belirtileri artık tamamen ortaya çıkmaya başladı.Bütün ağaçlarda pembe beyaz renk renk çiçekler.İnsanın içini kıpır kıpır yapıyor.Artık 'hava bugün soğuk sıkı giyinmek lazım'deyip kat kat giyinmekten de kurtulacağız İNŞALLAH.Gerçi Antalya bugün bulutlu  ama yinede bahar heyecanının üstünü örtemiyor




   Bu sabah her zaman ki gibi güzel bir kahvaltıdan sonra işe gitmek üzere yola çıktı.Diyetten dolayı her ne kadar aç gezdiğim için (şaka şaka sebzeyi sevdiğim için çok sorun olmuyor.)ara öğün yapmak zorun da kalıyorum.Uzun süredir migrostan aldığım bir ürün var ki ara öğünler için ideal.Hatta yemeklerde ekmek yerine bile geçiyor.1 tanesi 2 dilim ekmek yapıyor.Bunun birde fibresi var oda fena değil.






   Şimdi gelelim pilavımıza.Bildiğim kadarıyla Gaziantep yöresine aittir ve buğday başından yapılıyor.İsli bir tadı vardır.Biraz farklı gelebilir ama bizce son derece lezzetli.Baharatçılar da veya yöresel ürün satan yerlerde bulabilirsiniz.



Frig Pilavı
Malzemeleri:1 su bardağı frig
Bir miktar sıvıyağ(dağ soğanı varsa az olsun sonradan üstüne eklenecek)
2 çorba kaşığı tereyağı
yeteri kadar su(1 bardağa 2,5 koyuyorum)
Tuz.
Daha öncede söylediğim eşimin memleketi Trabzon'un bazı yaylalarında olan dağ soğanı.(Biz kendimiz ekledik tabi ki tarifinde yok)
Yarım çorba kaşığı salça.

   Yapılışı:Sıvı yağımızın içine friğimizi koyup bir miktar kavuruyoruz.Ardınan salçamızı da ekleyip biraz karıştırdıktan sonra tuz ve yeteri kadar suyunu da koyup kapağını kapatıyoruz.Yüksek ateşte kaynadıktan sonra altını kısıp pişiriyoruz.Ardından ayrı bir tavada tere yağını eritip varsa dağ soğanını biraz kavurduktan sonra pişen pilavımızın üzerine gezdirip üstüne bir bez kapatıp demlenmeye bırakıyoruz.İsteğe bağlı olarak haşlanmış yeşil mercimekte koyabilirsiniz.
    Afiyet Olsun










20 Mart 2013 Çarşamba

Güllü Turta

                                                                   Güllü Turta
 
  Merhaba arkadaşlar.Cumartesi günü Eski oturduğum evimdeki komşularımla bir araya geldiğimizi söylemiştim.Elim boş gitmek istemedim ve Umut Sepeti bloğunun sahibi arkadaşımın bloğunda gördüğüm ve çok beğendiğim Güllü Turta'yı denemek istedim.Çok güzel ve bir o kadarda lezzetli oldu.Arkadaşım iyi ki bizimle paylaşmış.Bloğunu mutlaka takip etmeniz lazım.Ben de bir tepsiye yaptım ve arkadaşlarıma götürdüm.Eşim içinde tam buğday unu ve splenda kullanarak denedim ve oda çok lezzetli oldu.



Güllü Turta
Hamur Malzemeleri:
60 gr.tereyağı(ben tereyağı kullanamadığım için margarin kullandım)
yarım su bardağı pudra şekeri
yarım çay kaşığı tarçın
1 su bardağı un-porsiyonluk yaptıklarıma tam buğday unu kaydum.
1 yumurta sarısı

Elmaları İçin:
Ben 5 adet elma kullandım
1 su bardağı şeker(fazla şekerli sevmiyorum)
2 su bardağı su

Kreması için:
1,5 su bardağı süt
1,5 çorba kaşığı şeker
1 çorba kaşığı un
1 yumurta sarısı

  Yapılışı:Margarini küçük parçalara ayırıp diğer malzemelerle iyice yoğuruyoruz.Dolapta 10-15 dakika bekletiyoruz.Tepsiye veya turta kalıbına iyice yayıyoruz.Üstünü çatalla delip fırında 180 derecede 20 dakika pişiriyoruz.








                                                                                  Bunlarda tam buğday unundan yapılmış porsiyonluk turtalar.
  Ardından kreması için bütün malzemeleri koyulaşana kadar ocakta pişiriyoruz.Kremayı ve pişirdiğimiz hamuru biraz soğuması için bir kenara alıyoruz.Bu arada üzerinin gülleri için elmaları ince dilimler halinde doğrayıp kaynattığımız şekerli suya ekleyip yumuşayana kadar pişiriyoruz.

  Pişirdiğimiz elma dilimlerinin 3 tanesini üst üste koyup gül şeklinde sarıyoruz.Soğuyan hamurun üstüne kremayı döküp en üste de kıvırdığımız gülleri diziyoruz.

  Çok lezzetli oluyro demenizi tavsiye ederim.Arkadaşıma tekrar teşekkürler.Sizlere de afiyet olsun.






18 Mart 2013 Pazartesi

Peynirli Kruvasan

          
  Güzel bir hafta başından herkese merhaba .Umarın hafta sonunuz çok güzel geçmiştir.Ben bu hafta sonu biraz evde dinlenip keyif yapmak istesem de her hafta sonu olduğu gibi yine olmadı:))Şehir dışından personelimiz ailesi ile gelince bende hazırlık yapmak istedim.Daha önce bir arkadaşım da yeyip çok beğendiğim kruvasan tarifini deneyeyim dedim.Yiyenlerden de tam puan alınca çok mutlu oldum.Yorucu olsa da güzel bir hafta sonu geçirdik.Misafir ağırlamayı her zaman sevmişimdir.                                           


                                                               Peynirli Kruvasan

                                                    Malzemeler:1 su bardağı sıvıyağ
1 su bardağı süt
1 su bardağı su
Yeteri kadar un
1 tatlı kaşığı tuz
1,5 çay kaşığı şeker
2 paket instant maya
100 gr margarin veya tereyağ
1 yumurta sarısı 1 çorba kaşığı sıvı yağ
peynir veya isteğe bağlı herhangi bir malzeme


  Yapılışı:Ilık olarak süt,yağ,su,tuz ve şekeri karıştırıyoruz.İçine un ve mayayı koyup yoğuruyoruz.Hamur kulak memesinden biraz daha yumuşak olacak.
   Ben ununu koymadan önce malzemeleri yarım yarım ayırıp birinin içine normal un diğerinin içine tam buğday unu koydum(eşim için).Siz hepsini buğday unu ile de yapabilirsiniz.Bütün malzemeyi iyice yoğurduktan sonra ikiye bölüyoruz.Her parçadan 7 beze çıkarıyoruz.(Tam buğday koyduğumdan belki katmanları belli olmaz diye 9 beze çıkardım.)Bezeleri tabak büyüklüğünde açıp aralarına erimiş margarin veya tereyağ sürüyoruz.
 

 Üst üste koyduğumuz bezeleri buzdolabına koyup 15 dakika bekletiyoruz.Ardından oklava ile açıyoruz.



  Yufkayı önce dörde ardından her parçayı da dörde bölüyoruz.Kabarınca genişliyorlar.Geniş tarafına peynir veya isteğe bağlı herhangi bir malzeme koyup sarmaya başlıyoruz.İçi boşta olabilir.Tepsiye dizip 15-20 dakika tepsi mayasının gelmesini bekliyoruz.Ben fırını 40 dereceye getirip içinde mayalandırdım.


  Ardından üzerine yumurta sarısı ve sıvı yağı karıştırıp sürüyoruz.180 derecede pişiriyoruz.


  
Afiyet olsun:)).Üst ve sağdakiler tam buğdaydan yapılmış olanı.Onlar daha güzel kabardı.

16 Mart 2013 Cumartesi

Peynirli Kahvaltılık Ekmekler

                                                       Peynirli Kahvaltılık Ekmekler

  Herkese merhaba.Yorucu ama güzel geçen bir haftanın ardından bu cumartesi akşamı sakinliğini seviyorum.Bu gün şirkete gitmedim ve arkadaşlarımla buluştum.Uzun süredir birbirimizi göremeyince çok güzel bir sohbet ortamı da oldu.Kış sezonu işlerimizin yoğun olmasından dolayı arkadaşlarımla çok fazla birlikte olamadığımı farkettim.Kendimize zaman ayırmamız gerekiyor sanırım:))Tek sıkıntı yaptığım konu arkadaşımın hazırladığı o güzel tatlardan biraz fazla kaçırmış olmamız o kadar.Ne yapalım onu da yarın telafi ederim umarım.
  Sık sık kahvaltıya yaptığım ve severek yediğimiz kahvaltılık ekmeklerin tarifini vermek istiyorum.
                          
Malzemeler:1 adet yumurta
1,5 kibrit kutusu kadar(bu tabiri hiç sevmem gramla anlaşılmaya bilir)beyaz peynir
İstenilen miktarda kaşar peyniri
2 çorba kaşığı yoğurt
1 çorba kaşığından biraz az margarin ve ya tereyağı
kuru nane
tuz.

  Yapılışı:Margarin veya tereyağını eritiyoruz.Ilınınca içine yoğurt,yumurta,beyaz ve kaşar peynir nane ve tuzunu da koyup karıştırıyoruz.Ekmeklerin üzerine sürüp 180 derecede üstü kızarana kadar pişiriyoruz.


  Afiyet olsun.Hepinize mutlu ve keyifli hafta sonları diliyorum.

14 Mart 2013 Perşembe

Eserlerimizden Bazıları


Size bütün gün iş yerinde neler yaptığımızı göstermek istiyorum:))Bunlar bazıları.Kimisi üç boyutlu kimisi iki boyutlu ahşap,mermer ve aklınıza ne gelirse işleyip her parçaya hayat veriyoruz.Son derece zevkli bir iş.İnsan emeğinin karşılığında çıkan güzel sonuçları gördükçe daha çok mutlu oluyor.




Bunlar üç boyutlu bazı işler






 
 Mermer göbekler.Oteller ve değişik kullanım alanları için.


 Ahşap işlemeler.Ev,otel,iş yeri vs.dekarasyonlar için


  İşte bütün gün bunlar la uğraşılıyor bizim şirkette.:))

11 Mart 2013 Pazartesi

Yine Bir Hafta Başı

                                     Güzel bir hafta dileğiyle herkese merhaba.
  Dün ve bugün Antalya'nın havasının pek keyfi olmasa da bizim keyfimiz yerinde.Pazar günü biraz dinlenmek istesem de yine dışarıda geçirdim.Eşim arkadaşı ile balığa gitti ben de alışveriş bahanesi ile Migros'a.Gitmeden yemeğimi de hazır edeyim dedim.Hayatımda belki ilk defa bu diyete başladığımdan beri canım kuru biber ve patlıcan dolması istedi.Belkide bir şey yiyemediğim için psikolojik olarak istemişimdir.Her ne şekilde istemiş olursam olayım iyi yapmışım.Çünkü keyifle yedik.Tabi biberlerin acı çıkmasını saymazsak:))
  Nasıl yaptığımı anlatayım çünkü bulgur yasak olduğu ve pirinci de sevmediğim için biraz değiştirdim.Kendime makarna ile eşime de şeker olduğu için pirinç yerine bulgurla yaptım
Kuru Biber ve Patlıcan Dolması
Malzemeleri
10 adet kuru biber 
10 adet kuru patlıcan
1 su bardağı bulgur
1,5 yemek kaşığı domates salçası 
1 yemek kaşığı biber salçası
1 çorba kaşığı kuru nane
2 büyük kuru soğan
tuz,karabiber,az kimyon.
Yeteri kadar zeytin yağ
yarım çay bardağı zaytin yağ
pul biber
limon tuzu



Yapılışı:Kuru biber ve patlıcanları suda yumuşayana kadar haşlıyoruzArdından çıkartıp süzüyoruz.Ayrı bir yerde soğanı rendeleyip içine bütün malzemeleri karıştırıyoruz.Ben bu aşamada bulguru koymadan hazırladığım içten bir miktar ayırdım ve geri kalanına bulguru (tabi ölçüsünü azalttım)karıştırıp biber ve patlıcanları doldurdum.



  Ayırdığım içe gelince Barillanın tam buğday unundan yapılmış makarnalarını alıp bir güzel rondodan geçirdim.Tam buğday olunca daha sağlıklı.Ama çok ufalamadım.Ardından bunu ayırdığım içe karıştırdım ve diğer biber ve patlıcanları doldurdum.


İçlerini fazla doldurmuyoruz ve uç kısımlarını birbirine yapıştırıyoruz.Dağılmaması için.Üstüne çıkacak kadar suya yeteri kadar limon tuzu ve tuz koyup dolmaların üstüne döküyoruz.Yarım çay bardağı zeytin yağını da üzerine gezdirip pişiriyoruz.
İkisini de ayrı tencerelerde pişirdim.Makarnalı olanını ben yedim ve süper olmuştu.Lapa da olmamış afiyetle yedim.


Yalnız içine pul biber koymuştum.Biberler de biraz acıymış ikisi birleşince düşünün artık.Ama yinede hepsi bitti:))

9 Mart 2013 Cumartesi

Fırında Sarıkanat

                                      Fırında Sarıkanat

Herkese merhaba bugün sizlere yemeyi ve temizliğine rağmen yapmayı çok sevdiğim balık tarifimi paylaşacağım.Bu balıkları sağ olsun anneciğim ve babacığım Bandırmadan gönderdi.Marmara denizinin balıkları çok lezzetli olur.Biz Antalya'da pek ağız tadıyla balık yiyemiyoruz.Grida hariç tabi ki.Bu bir süre için yediğim son balıklar.Difriz de bir bukadar daha var ama bana diyet için yasak.Olsun yemesen de olur:))

Şunu hatırlatmak istiyorum.Balıkları difrize koyarken deniz suyu arındırılmamış ve içi temizlenmemiş olması daha sağlıklı.Kısacası denizden çıktığı gibi dolaba konması sağlık açısından daha uygu.
Malzemeler
İsteğe bağlı Sarıkanat veya istenilen büyük balıklardan
bir miktar tereyağ
3-4 adet soğan
2-3 adet patates
tuz
pişirme kağıdı
folyo
domates

Yapılışı:Balıkları temizledikten sonra içini ve dışını tuzluyoruz.Unutmayın balık tuzu sever.Tepsinin altına pişirme kağıdı serip(temizliği kolay oluyor)balıkları diziyoruz.Ben yazın balıkların içini domates rendesi ile dolduruyorum.Kışın da eğer yazdan yapılmış varsa güzel oluyor.Tepsinin içine iri doğradığımız patatesleri tuzlayıp ve soğanları da ikiye bölüp tepsiye ekliyoruz.Bazen diş diş sarımsakları da kabuklarını soymadan atıyorum.Pişince lokum gibi oluyorlar.Balıkların üstüne birer tatlı kaşığı tereyağı koyuyoruz.Tepsinin üstünü tekrar yağlı kağıt (folyo yiyeceklere direk temas etmemeli sonuçta fazla miktarda kimyasal var)serip folyo ile kapatıyoruz.

220 derecede 30 veya 40 dakika pişiriyoruz.Piştikten sonra folyo ve pişirme kağıdını alıp güzelce üstünün kızarmasını sağlıyoruz.
  Yanında güzel bir salata ile afiyetle yiyoruz:))






8 Mart 2013 Cuma

DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN



   Merhaba arkadaşlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.Bazı insanlar gereksiz olduğunu düşünse de kutlanılan bir çok günden daha anlamlı.Hani derler ya başarılı her erkeğin arkasın da (aslında yanında)bir kadın vardır diye son derece doğru.Kadının bu dünya da o kadar çok rolü var ki birilerinin annesi,birilerinin kardeşi,kızı,eşi,öğretmeni,işçisi polisi,askeri daha sayılamayacak kadar uzun bu roller.Ama hepsini yapabilecek kadar da kuvvetli bir yaradılışa sahip.Erkeklerin de önemli ve değerli olduklarını unutmamakla birlikte (ki genelde bayanlar bunu hiç unutmaz ve hissettirir)kadınlar fiziksel olarak olmasa da bir çok özellikleriyle muhteşem yaratılmış varlıklar.
   HEPİMİZİN DÜNYA KADINLAR GÜNÜ    KUTLU OLSUN:)))

  Orkidemin son hali üçüncü çiçeği de açsın.Bu günde size hediyem olsun bu güzel orkide.


   Gelelim diyetime dün öğleyi biraz zor geçirdim.Gittiğimiz hiç bir yerde ıspanak hariç sebze bulamadım ve biraz sinirlerim bozuldu.Eşim bu sinirli halimi görünce çok üzüldü ve sağ olsun benim haberim olmadan diyetisyenimi arayıp yardımcı olmasını istemiş ve Aysun hanım hemen beni aradı.Tabi ki yemek sorunu aynı hiç bir şey bulamazsam makarna yiyecekmişim.Tamam yiyeyim ama her öğlen de biraz zor oluyor.Neyse umarım sonu mutlu biter de bizde mutlu oluruz.

  Dün akşam yemeğimi hiç sormayın.Daha önceden aldığım döküm tencerenin 1 ay önce grilini almıştım.Gerçekten çok memnunum.Biraz ağar ve temizliği uğraştırıcı ama olsun.Neyse ben işte bunu yaptım ama yemedim.YASAAAAAAAK.Ne mi yedim zeytinyağlı patlıcan yemeği :)).Sebzeyi severim aslında güzel de olmuştu ama insan 1 tane bile olsa yemek istiyor.Allah'tan sebzeyi severim.Makarnam da eşim için Barilla'nın tam buğday unundan yapılmış olanı.
Patlıcan yemeğini nasıl yaptığıma gelince;
Malzemeler:
3-4 adet patlıcan
1 iri soğan
Yarım çorba kaşığı biber salçası ve domates salçası
Toz kırmızı biber
Sarımsak yasak olduğu için koymadım ama siz koyun güzel oluyor.
tuz
zeytinyağı
kuru nane
Yapılışı:Soğanları piyazlık doğrayıp zeytinyağında soteliyoruz.Karemelize olduktan sonra toz kırmızı biberleri,salçaları ve kuru naneyi ekleyip kavuruyoruz.Patlıcanları ekleyip tuzu ile birlikte 1 çay bardağı koyup önce hızlı sonra yavaş ateşte pişiriyoruz.Çok sulu olmayacak.Piştikten sonra demlendiriyoruz.Afiyet olsun.












7 Mart 2013 Perşembe

Soğuk Yoğurt

  Herkese merhaba.Bir kaç gündür diyetle uğraşıyorum.İnanın yiyecek pek bir şey bulamıyorum.Protein olan ürünlerden bir kaç gündür uzak duruyorum.Şimdilik iyi gidiyor ama ne kadar böyle iyi gider onu bilemiyorum.
  Eşim şeker hastası diye daha önceden belirtmiştim.Tatlıya da pek bir düşkün.Bir kaç aydır doktor kontrolünde diyet yapıyor.Artık bünyesi alıştı.Tatlı konusunda pek sesi çıkmasa da arada bir canını çok istediği oluyor.Bende buna bir çözüm bulabilmek için doktoruma da sorarak Splenda aldım.Tatlandırıcıların arasında en iyisi olduğunu söylediler.Ben yinede çok sık kullamasını istemiyorum sadece çok tatlı istediği zaman kurtarıcımız oluyor.
  Bugün sizlerle soğuk yoğurt tarifini paylaşmak istiyorum.Şeker sorunu olanlarda deneyebilir.Bu tarifi bende internetten öğrenmiştim
Malzemeler:
4-5 Kaşı süzme yoğurt
10-15 adet çilek
İsteğe bağlı miktarda şeker ve tatlandırıcı

Yapılışı

Öncelikler süzme yoğurdu buz kaplarına koyup buzdolabında donduruyoruz.Yoğurdun tatlı olması lazım.İyice donan yoğurdu rondoya koyup (ben biraz yumuşamasını bekledim çünkü çok sertti) çilek ve şeker ile birlikte pürüzsüz bir kıvam alana kadar parçalıyoruz.Ardından tercih ettiğiniz cam veya soğuğa dayanıklı bir kaba koyup tekrar dondurucuya atıyoruz.Yarım saat ara ile kenarlardan başlayarak içe doğru karıştırıp donmasına izin vermiyoruz ve bu işlemi 2-3 kere yapıyoruz.Her defasın da üstünü iyice örtüyoruz ki buzlanmasın.Sonunda tabaklara koyup servis ediyoruz.Çok lezzetli oluyor.Dondurma ama daha sağlıklı .Afiyet olsun.

4 Mart 2013 Pazartesi

Diyet günüm

  Herkese merhaba.Dün Antalya'da yağmurlu bir pazar geçirdik.Niye bilmiyorum ama bu sıralar tek tatil günümüz olan pazar günleri yağmur yağıyor.Ne yapalım alıştık artık.
  Bu sabah güzel bir hafta başına uyandık.Düne nispet yapar gibi güneşli ve güzel bir hava vardı.Sabah güzel bir kahvaltı yaptı.Bol bol peynir yedim.Çünkü bu gün geçen günlerde bahsettiğim kan pıhtılaşması sorunu için diyetisyene gideceğiz.Proteinden yoksun bir diyet olduğunu biliyorum.Ne yiyip ne yiyemeyeceğimi gidince öğreniceğiz.Ben de bu yüzden istediğim kadar yedim.Belli mi olur belki uzun süre yiyemem:)).Olsun sağlıklı ve hayırlı bir şekilde amacımıza ulaşalım da gerisi çok sorun değil.
  Kahvaltıdan sonra orkide me baktım ve ikinci çiçeği de açmış.Çok güzel değilmi?
  Devam edecek:))))
  Evet sonunda diyetimle tanıştım.Adı Metionin diyeti.Şimdi size kısaca anlatayım.Kırmızı veya beyaz et yok.Balık kesinlikle yasak.Kuru bakliyat ve yağlı tohumlar da yok.Süt ve yoğurt çok az.Yeterli miktarda sebze yemeği,meyve,ekmek,makarna ve pilav yiyebiliyorum.Bir de unutmadan tatlı yiyebiliyorum ama sütlü olursa yoğurt ve süt eksik yemem lazım.Kısacası çok zor bir diyet ama olsun umarım sonu iyi olur.Bu konuda bilgisi olan arkadaşların tavsiyelerini bekliyorum:)))))

Pazar Sabahı

                                              KREP(AKITMA)

Pazar kahvaltıları genelde diğer kahvaltılardan farklı olsun istiyor insan.Ben de bu sabah kalkıp krep yaptım.Bizim oralarda akıtma da derler.Pek severim.Özellikle bol peynirli olursa dayanamam.

 Malzemeler:

  1. 1 su bardağı un
  2. 1 adet yumaurta
  3. Yarım bardak süt
  4. 1-2 kaşık yoğurt
  5. tuz
  6. margarin
YAPILIŞI:Yumurta,un,süt,yoğurt ve tuzu pürüzsüz bir hale gelene kadar çırpıyoruz.Tavamızı ilk seferde margarinle çok az yağlıyoruz.Bir miktar karışımdan boşaltıp tavanın dibine yaydırıyoruz.Özelligi ince olması.Üstü göz göz olunca altı pişmiş oluyor.Ters çevirip diğer kısmını da pişiriyoruz.Üste gelen kısmını margarin ile yağlıyoruz.Altıda kızarınca tabağa servis tabağına alıyoruz.Yine üstünü yağlıyoruz ve afiyetle yiyoruz.

 
                                                     Biber Salçalı Süzme Yoğurt
  Bir de süzme yoğurtla yapılan güzel bir tarifim var.Yoğurdu çook sevdiğim için bu tür tariflerden de çok keyif alırım.Ben bu tarifi yaparken Yörsan'ın süzme yoğurdunu kullandım.Daha yoğun kıvamlı oluyor.

Malzemeler:

  1. 4-5 kaşık süzme yoğut
  2. Yarım çay kaşığı biber salçası veya toz kırmızı biber
  3. kuru nane
  4. pul biber
  5. zeytin yağı ceviz
Yapılışı:Süzme yoğurt ve biber salçasını veya toz kırmızı biberi karıştırıyoruz.Servis yapacağımız kaba koyup üzerine nane,pul biber ceviz ve zeytin yağını gezdiriyoruz.İşte bu kadar basit:))