Fırın Yemekleri

3 Ocak 2014 Cuma


Güzel bir hafta sonu geçirdik ailecek.Sıkı bir kahvaltıdan sonra Mehmeti  babasını biraz uyutunca öğleden sonra dışarıya çıktık.Hava biraz kapalıydı bizde biraz dolaştıktan sonra Mehmete beşik almaya karar verdik.Beşiği hala yok mu diye aklınızdan geçebilir 4 tane puseti ile 5 adet var.ana kucağı da dahil ama beyefendiye pek beğendiremiyoruz.Çok gazlı olduğu için sürekli ağlıyor ve nasıl susturacağımızı şaşırıyoruz.Doktorumuz bile kendi kızını 2 ay arabada büyütmüş.İşte böyle olunca bizimde susması için denemediğimiz beşik ve metot kalmadı.Ne yapalım bu süreçte böyle geçecek sanırım:))Gaz sorunumuzu çözersek umarım sakinleriz.Babasının paralarını beşiklere harcadık ama olsun.
Sizinde bu dönemi atlatabilmemiz için önerileriniz varsa lütfen paylaşın.

Süper bir tarif paylaşmak istiyorum.Çok lezzetli ve çok kolay içine isterseniz tereyağnı kaldırıp bitter çikolata koyabilirsiniz.Tavsiye ederim.

SUPANGLE
  1. 1kg süt
  2. 1su bardağı şeker
  3. 3 kahve finca un
  4. 3çorba kaşığı kakao
  5. 2 yumurta
  6. 1 çorba kaşığı tereyağ
Yapılişı:Un, şeker, süt, kakao karıştırarak ocakta kaynatıyoruz.Pişince içine tereyağ ve ılınınca yumurtaları kırıp hızlıca çırpıyoruz.Üstünün kabuk baģlamasına izin vermiyoruz.
Inanın ćok lezzetli tavsiye ederim.



28 Aralık 2013 Cumartesi

HERKESE TEKRAR MERHABA :))



 

      Uzun bir aradan sonra  tekrar merhaba.
Son yazılarımda bahsettiğim gibi biraz rahatsız olduğumu söylemiştim hamileydim ve biraz sıkıntılı geçti.Bu sebepten de bloğuma hiç bir şey yazamadım.Şükürler olsun sorunsuz Allah'ın emanet ettiği oğlumuzu dünyaya getirdim.Bu gün 47 günlük olduk.Allah'ım her isteyene sağlıklı evlatlar nasip etsin İNŞALLAH.

Çok şükür sağlıklı veeee çok gazlı bir bebek Mehmet.Bir çok şey denedik gidermek için ama pek etki etmiyor sanırım.Rezene,ilaçlar,yaptığım diyet ve bunların yanında içmediğim hiç bir şey kalmadı.Sanırım 3-4 aylık olana kadar sürecekmiş.Ne yapalım hasta olmasın da herkes bu durumu yaşıyor biz de sabredeceğiz tabi ki.Unutmamalı ki bu durum geçici:)

Hamileliğim de ilk aylarda 7 kilo verdim.Çünkü çok sıkı bir diyetim vardı.Kalan son aylarda diyeti bıraktık ve toplam 14 kilo aldım.53 ile hamile kaldım ve 60 ile doğum yaptım.Şu an 52,5 kiloyum.Yemeyi seven bir inan olduğum için hamile kalırsam kilo alırım diye düşünmüştüm ama pek öyle olmadı.Tabi ki mutlu olmadığımı söyleyemiceğim.


Blogda yine tariflerimi nacizane yazmaya devam edeceğim.Aksattağım zamanlar olabilir.Ama sık sık yazmaya çalışacağım.
Görüşmeküzere.....

3 Nisan 2013 Çarşamba

Bu yazıyı birkaç arkadaşımın bloğunda okudum ve çok etkilendim.1 gün gecikmeli olarak yayınlasamda benimde bir payım olsun istedim.Aşağıdaki yazı Nazım ÖZGÜN'ün annesi M.İrem AFŞİN'e ait.


"2 Nisan günü sabah saatlerinden itibaren her birinizin kendi blog/web site/köşe vb. yayınlayacağınız ortak yazıyı, kendi linkiniz ve #2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas etiketleri ile Twitter, Facebook ve diğer sosyal mecralarda paylaşırsanız, projenin yayılmasını ve sesimizin daha da çok duyulmasını sağlayabilirsiniz...

Ben de HTHayat köşemde,( http://www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin ) bana bilgisi ulaşan tüm katılan blogların alfabetik adresleri ileaynı ortak yazıyı paylaşacağım. Lütfen bu maili aldıktan sonra teyid edin ki, blog adresinizi listeye ekleyeyim...Ayrıca yayına girdikten sonra sayfa linklerinizi de mail göndermenizi rica edebilir miyim? 

Gönüllü kampanyam olan #otizmifarketyasamipaylas kampanyasının en önemli çalışmalarından birine hep birlikte imza attığımız için çok mutluyum!

Sevgili dostlarım, umarım projemiz yaşamı paylaştığımızı gösterecek kocaman, sımsıcak bir ışık yakar :) 

Hepinize kucak dolusu sevgiler...desteğiniz ve varlığınız için kelimeler yetmez ama çok teşekkürler! "

M. İrem Afşin 
Nazım Özgün'ün Annişi

***************************************************************************



#2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas
2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….
ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN ​​​​​2 Nisan 2013
Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.
Eğer çocuğunuz;
 Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
 İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
 Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
 Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
 Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
 Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
 Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
 Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
 Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
 Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
 Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim. 

Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J 

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti
iremafsin@gmail.com
www.twitter.com/iremafsin 
www.facebook.com/afsinirem
www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
#otizmifarketyasamipaylas ​http://youtu.be/O-xTwfFbGoo

31 Mart 2013 Pazar

Okuduğu Kitap Atlıkarınca




   Herkese güzel pazarlar diliyorum.Ardından da bu güzellikler bütün hafta sonunu yayılsın İNŞALLAH.
   Bu sıralar biraz rahatsızım ve yatmam gerekiyor bu yüzden siz sevgili arkadaşlarımla çok buluşamasam da kalbim hep sizlerle.
   Kitap okumayı çok severim hatta 2-3 kitabı birden okurum.Arabada,şirkette ve evde ayrı ayrı kitaplarım vardır.Fırsatını buldukça hatta bankada sıra beklerken bile okurum.:))
   İşte okuduğum bir kitabımı sizlerle paylaşmak istiyorumATLIKARINCA.
   
KİTAP ARKA KAPAĞI
     'Onun hareketleri öylesine zarif,öylesine kibardı ki ,çalan her notadan daha da inceydi.Aynı zamanda,vücudu ile yaptığı tutkulu tanıtım,sanatsal ifade ile eş değerdi.Şıklık,incelik zarafet,lirik,ifade duygulu sunum gibi bütün muhteşem özellikler,tek bir isim altında toplanmıştı:Anna Balint

Baçka düzlüklerinde yer alan salaş köyün evlerinden birinde,tavan arasında dünyaya gelen,küçük Anna Balint'in;Rusya'nın en ünlü bale sahnesi Bolşoy'a sıçrama yapacağını ününün dünyaya yayıl çok genç yaşta zirveye çıkacağını Rusya'nın unutulmaz soğuk kışlarında tutkulu bir aşk yaşayacağını,büyük acılar çekeceğini,kanser illetine yakalanıp anılarını yattığı hastane odasında inatla ölüme meydan okuyarak,sonuna kadar yeniden yaşayabileceğini kim bilebilirdi ki.

   Şimdi benim düşüncelerime gelince.Son derece keyifle okuduğum bir kitap.Bir insanını kariyeri için annesiyle verdiği hayat mücadelesi.O kariyerinin zirvesinde sevdiklerinin tek tek acısını yaşaması,bu kadar sevilen ve saygı duyulan bir insanın tek başına hayata vedası ve daha neler neler.Tavsiye ederim keyifle okuyacağınız bir kitap.
    Hepimize sağlıklı,hayırlı,mutlu haberlerle dolu bir hafta dilerim.Sevgiyle kalın:))


28 Mart 2013 Perşembe

Etli Türlü Yemeği



   Herkese merhaba.Bu akşam pek uyuyamadım diyebilirim.Bu sabah eşim İzmir'e uçtu fuar için.Biz de tabiki erkenden saat 04.00 gibi kalktık.Zaten yatana kadar 23.45 olmuştu.Gece de birkaç kere kalkınca pek uyuyamadım.Sabah da eşimi hava limanına bıraktıktan sonra kuaförüme uğrayıp(Tara Kuaför) hemen şirkete gittim.Tabi ki kahvaltıyı da erkenden yapınca öğle saati gelmeden acıktım.Bakalım bu öğlen diyetime uygun sebze yemeği bulabilecek miyim.
   Tabi ben sebzelerle haşır neşir olsam da eşime sevdiği etli yemekleri de yapıyorum.Yani ikimize de ayrı ayrı yemek yapılıyor.
   Bu gün ki tarifim Etli Türlü


Malzemeler:2adet patlıcan
3 adet patates
Yarım kg.dana eti(isteğe bağlı kemikli veya kuzu eti de olabilir)
250 gr.taze fasülye
2-3 adet sivri biber
1 büyük baş kuru soğan
Yeteri kadar domates ve biber salçası
Tuz,karabiberi,kimyon
2-3 baş sarımsak
sıvı yağ ve tereyağ


  Yapılışı:Kuru soğanlar küp küp doğranıp sıvı yağda pembeleştirilir.Ardından etler koyulup önce hızlı ardından da yavaş ateşte suyunu salıp çekene kadar pişirilir.Bu arada Patlıcanlar iri küpler halinde doğranıp yağda kızartılır.Ben seramik tavada az yağda kızarttım.Pişen etlere taze fasulyele ikiye bölünüp  ilave edilir ve yumuşayana kadar kavrulur.Ardından baharatlar,salçalar,tereyağı,patates,biber,ikiye bölünmüş sarımsak ve patlıcanlar da ilave edilip kavrulur.Sade üzerine çıkacak kadar su ve tuz da eklenip ocakta yarım saat pişirilir.Ardından fırına verilip yarım saat veya kır beş dakika daha pişirildikten sonra.Çıkartılıp dinlenmeye alınır.Her zaman kullandığım demir döküm tenceremi kullanıyorum.Güveç gibi süper lezzetli oluyor.

Afiyet Olsun:))

26 Mart 2013 Salı

Ayva Tatlısı




 İşte İNŞALLAH hepimizi güzel günlerin beklediği bir haftaya başladık bile.Günler ne kadar çabuk geçiyor.Sanki birbirlerini hızla kovalar gibi.Bir bakıyoruz sabah ve göz açıp kapayana kadar bu işimiz,o işimiz derken akşam olmuş bile.
   Bu gün şirkete gidemedim.Bazı devlet dairelerinde işlerim vardı onları halletmeye çalıştım ama ne mümkün bir güne sığdıramadım.Muhtemelen yarın yine bir süre yokum şirkette.




   Gelelim tarifimize.Hem hafif  hemde çok lezzetli bir tatlı AYVA TATLISI:))


Malzemeleri:2 adet ekmek ayvası
2 su bardağına yakın toz şeker
Yaklaşık 1,5 su bardağı su
Çubuk tarçın
5-6 adet karanfil
Kreması için:2,5-su bardağı süt
Yarım su bardağından biraz fazla toz şeker
Vanilya
3 çorba kaşığı un
    Yapılışı:Ayvaların kabuklarını soyup ortadan ikiye bölüyoruz.Çekirdekli kısımlarını temizleyip çekirdeklerini de ayrı bir kaba koyuyoruz.Çünkü çekirdekler suyunun jölemsi bir kıvam almasını sağlıyor.Ayvaları biraz kararttım çünkü beklerse rengi daha hoş olur diye duymuştum televizyondan.Tencereye suyu,çekirdekleri,tarçın ve karanfilleri koyup ayvaların oyuk kısmı üste gelecek şekilde suyun içine yerleştiriyoruz.Ayvaların içine de şekerleri paylaştırıp ayvalar yumuşayana kadar kapağı kapalı olarak pişiriyoruz.


Bu arada da ayrı bir tencereye süt ve unu koyup koyulaşana kadar pişiriyoruz.Kapatmaya yakın şeker ve vanilyasını koyuyoruz ve ılınmasını bekliyoruz.Ardından pişen ayvaları servis tabağına çıkartıp içine pişirdiğimiz muhallebiyi döküyoruz.Üstüne bir miktar daha tarçın serpip ceviz veya istenilen bir kuru yemiş ile süslüyoruz.Afiye Olsun....

    Ben her zamanki gibi tatlıların bir kısmını tam buğday unu ve splenda kullanarak yaptım.Sizde de diyet yapan veye şekerine dikkat etmek isteyen varsa tavsiye ederim.

23 Mart 2013 Cumartesi

Mantar Çorbası



    Bu gün sizlerle çok severek yediğimiz mantar çorbasının tarifini vermek istiyorum.Çok eskiden hazır alır öyle yerdik.Sonradan onların ne kadar zararlı olduğunu anlayınca artık kendimiz yapmaya başladık.İyide yapmışız hazırlar dan daha lezzetli.İşte o gün bu gündür kendimiz yapıyoruz.



Mantar Çorbası
Malzemeler:250 gr.mantar
1 çorba kaşığı tereyağı
1 küçük baş soğan
1 çorba kaşığı nişasta
yeteri kadar tuz.
2 su bardağı su
1 su bardağı süt
   

    Yapılışı:Tere yağında soğanları pembeleşene kadar kavuruyoruz.Ardından ince ince doğradığımız mantarları koyup suyunu çekene kadar kavuruyoruz.Su ve sütünü ilave edip kaynatıyoruz.Ayrı bir kasede nişastayı soğuk su ile açıp yavaş yavaş  çorbanın üzerine döküyoruz.Tuzunu da atınca servise hazır hale geliyor.Afiyet Olsun.